Başbakan Erdoğan, önceki gün gecikmiş Reyhanlı ziyaretinde hitap ettiği vatandaşlara beklendiği üzere mültecilerin sahiplenilmesi ve birlik- beraberlik mesajı verdi. Bu vesileyle bir kez daha söyledi; “Biz yaratılanı yaradandan ötürü seviyoruz.” İnsanları hiçbir ayrım gözetmeden sevmek, birlik, beraberlik, bunlar güzel sözler... Ama aynı zamanda gerekleri, sorumlulukları olan sözler...
“Birlik- beraberlik” mesajları, siyaset erbabının en çok kullandığı klişe sözler arasında hep ilk sırada olmuştur. Darbeciler de bizleri “birlik- beraberlik” içinde olmaya davet ederlerdi. “Ne mutlu Türk’üm demeyen herkes düşmandır ve öyle de kalacaktır” cümlesiyle biten 27 Nisan e-muhtırası da bizi “birlik ve beraberliğe” davet ediyordu...
Sayın Erdoğan her iki seçmenden birinin oyunu almış bir partinin lideri. Bunun güveni içinde olmaya hakkı var. Ama bu “güven” duygusunun yanında “sorumlu ve kapsayıcı olmak” gibi bir yükümlülüğü de var. Güven duygusunun yanında sorumluluk ve kapsayıcı olmak duyarlılığı, kişiyi daha olgun, bilge ve demokrat kılar. Yoksa “ben çoğunluğum, ne dersem o” mecrasına sürüklenirsiniz ve sizi sevenin çok sevdiği, sevmeyenin de adeta nefret ettiği bir kişi hâline gelirsiniz.“Beni sevenlerin sayısı sevmeyenlerden çoksa, dert değil” diye düşünmek ise, demokrasinin doğasına ters düşmektir.
Aleviler sözkonusu olunca, maalesef AKP, “yaratılanı yaradandan ötürü seviyoruz” anlayışından uzaklaşıp çoğu zaman kendini adeta “karşı taraf” psikolojisi içinde buluyor. CHP ile girişilen polemikler dışında Alevi sözcüğü gündemlerine girmiyor. O polemiklerdeki üslup da, her zaman Dersim 38 tartışmalarında olduğu gibi “gerekirse devlet olarak özür dileriz” şeklinde olmuyor. Sadece 2011 seçim kampanyasında Erdoğan’ın değişik mitinglerde defalarca sarf ettiği“Biliyorsunuz, Kılıçdaroğlu Alevi...” şeklinde başlayan cümlelerini hatırlatmakla yetineceğim. Bu cümleler o meydanlarda “yuh!” çekilerek karşılandı. Varın siz Çorum’da, Maraş’ta, Tokat’ta yaşayan kendi hâlinde bir Alevi vatandaş olduğunuzu düşünün...
“Seçimdir olur böyle şeyler” deyip geçeceğimiz bir mesele değil bu. Kaldı ki seçim atmosferi dışında da “Türk Aleviler iyidir, öbürlerinin ne olduğu belli değildir” türü cümleler sarf edildiğine tanık olduk...
Görünen o ki bu durum siyaseten “kârlı” bulunuyor. Önceki yazımda da vurgulamıştım, önemli olan“kâr- zarar” hesabını neye göre yaptığınız. Mesele seçim kazanmaksa, CHP’nin Alevilerin, AKP’nin de Sünnilerin partisi görünümü kazanması, gayet “kârlı” sonuçlar elde etmenizi mümkün kılabilir. Ama bunun bedeli, siyasetçilerin sevdikleri sözcüklerle söylersek, “birlik- beraberlik, huzur- sükûn”ortamından çok şey kaybetmemiz olacaktır ve bu da herhalde ağır bir bedeldir...
Üstüne üstlük Kürt sorununu nihayet çözmeye niyet etmiş bir Türkiye olarak Ortadoğu’da, “etkin”olmak istiyorsunuz. Ortadoğu dinamiklerinin biraz da mezhepsel bir zeminde şekillendiğinden habersiz olabilir misiniz?
Acı tecrübelerimiz var. Memlekete her “kaos” ihtiyacı hâsıl olduğunda, “derin” güçler hemen Alevi- Sünni ilişkileri üzerinden uğursuz planlar yapmaya koyulmuşlardır. Peki, neden? Bu gerçeklikle yüzleşmemizin zamanı geldi de geçiyor...
Aleviler kendilerini bu “birlik- beraberlik” tablosu içinde “dışlanmış” hissediyorlar. Kemalizm’le sakatlanmış olmak gibi Alevilerin de kendi bünyelerinde aşmakla yükümlü oldukları sorunları var. Yığınla tehdit, küfür, hakarete uğramak pahasına bunun en kapsamlı eleştirilerini yapanlardan biriyim. Ama mesele sadece Alevilerle ilgili değil. Alevilerdeki bu olumsuz ruh hâlinin canlı kalmasının nedenlerini biraz da Sünni yurttaşlarımız kendilerinde ve son yıllarda sergilediği anlayış nedeniyle AKP’de aramak durumunda. “Kendilerinde” derken, bunun doğru anlaşılması gerekir. Kastım,“derin” güçlerin oyunlarına “figüran” olmak gerçeğidir. Kastım, Sivas’ta bir otel dolusu insan cayır cayır yanarken bu korkunç tabloyu tekbir getirerek izleyen ruh hâli ile yüzleşmemiz gerektiğini hatırlatmaktır...
Reyhanlı katliamını planlayanların Türkiye’de bir “mezhep çatışması” tetiklemeyi hayal ettiklerini anlamak için “uzman” olmak gerekmiyor. Bu tür bir ortamdan uzaksak, Alevilerin tutumunun bunda büyük payı var. Peki, kamuoyunda bütün Alevilerin “Esadçı” olduğu algısı yaratmaya çalışanların fikri değişmiş midir şimdi? Ya da Alevilerin kendi istemleriyle birlikte Kürt sorununda barışçıl çözümü desteklediklerini deklare etmeleri bazılarını utandırmış mıdır acaba?
http://www.taraf.com.tr/cafer-solgun/makale-aleviler-birlik-beraberligimizin-neresinde.htm
|
||||||||||
|
Aradığın Evi Bul. Emlak8.Net
Dijital Reklam Ajansı Serbay Interactive