Herhalde ezberlemişizdir, o yüzden “ne oldu da böyle oldu?” diye uzun uzadıya hatırlatmayacağım. Sayın Başbakan’ın ardından bütün yetkililer ve AKP kurmayları, peşi sıra da iktidardan esen rüzgârlara göre yön tayin edenler, “tamam” dediler, “tamam, ilk gün polis orantısız güç kullandı, eyvallah, soruşturma açıldı, daha ne...” Bunu söyledikten, kabul ettikten sonra “Gezi” diye bir gündemimiz kalmamalıydı. Demek ki işin içinde “iş” var...
Oysa Başbakan’ın birkaç günlük yurtdışı gezisi sırasında Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan VekiliBülent Arınç’ın devreye girmesi, göstericilere kulak vermesi üzerine meselenin daha fazla uzamadan çözüleceği beklentisi oluşmuştu. Ama o ara Başbakan Erdoğan yurda giriş yaptı... Oluşan ılımlı havayı sürdürecek bir tutum göstermektense yeniden germeyi tercih etti; “ben buyum” dedi. Tüm aksi yöndeki sağduyu çağrılarını kulak ardı edip Ankara’ya varıncaya değin birbirinden sert mesajlar içeren konuşmalar yaptı. Zaten iyiden iyiye şekillenmiş olan gergin kutuplaşmayı daha da pekiştirdi. Üstüne de “zor tutuyorum” dediği yüzde 50’yi meydanlara davet etti. Şu satırların yazıldığı âna kadar bundan vazgeçilmiş değil; haftasonu gövde gösterisinden başkaca bir anlamı ve mesajı olmayan AKP mitingleri olacak... Başbakan’ın bu geren tutumunun bir mantığı var elbette.
Gezi direnişi, iktidar çevreleri tarafından 28 Şubat öncesine benzetildi en çok. “Tayyip’i yedirmeyiz” kampanyaları düzenlendi, halen de sürüyor. Bir yandan direniş “marjinal”,“çapulcu” ifadeleriyle itibarsızlaştırılmak, anlamı ve mesajı muğlaklaştırılmak istenirken, bir yandan da “aynı 28 Şubat gibi” türü manipülasyonlarla sipariş edilmiş bir algıya konu edilerek bunun üzerinden kendi pozisyonunu pekiştirmek hesabı yapıldı. Bunu AKP ve “yandaş kalemler” yaptı. Düpedüz “durumdan vazife çıkaran” bir siyasi fırsatçılık pratiği sergilendi.
Tabii, Gezi’nin asli dinamik ve duyarlılıklarıyla alakası olmayan kimi ulusalcı, Kemalist çevreler de bu siyasi manevraya bolca zemin oldular. Bu hareketten “devrim” çıkartmaya çalışanlar, meşru toplumsal refleksi “hükümeti düşürmek” noktasına yönlendirmek isteyenler vardı. Başarılı olmaları mümkün değildi. Çünkü öncelikle Gezi’nin kendisi bu tutumlarla arasına başından beri set çeken bir duyarlılığın sahibi oldu. Ama Erdoğan önceki güne değin bu duyarlılığı değil, hep“marjinal” çevreleri işaret etti, onları esas aldı, siyasetini onlar üzerinden yürüttü. Bundan siyasi bir fayda elde edeceğini hesapladı.
Gelinen noktada bu manevradan kazançlı çıktıklarını düşünüyorlar muhtemelen. Kendi potansiyelini tam da seçimler öncesinde canlandırmak, kendi etrafında kenetlemek midir “başarı”nın ölçütü? Bu, çok dar ve sığ bir bakış açısıdır oysa. Çünkü kutuplaştırmak tehlikeli bir siyasettir. Sonradan dönüştürmek kolay olmayabilir her zaman. Yüzde 50’yi, belki daha da fazlasını kendi yörüngenizde tutabilirsiniz; ama toplumun diğer kesimlerini de size karşı olmak noktasında keskinleştirmiş olursunuz. Bunun neresi “başarı”? Öte yandan ipliği pazara çıkmış, tıkanmış, bunalımdaki Ergenekoncu zihniyet sahipleri bu kutuplaşmış toplumsal zemin üzerinde hareket etme fırsat ve imkânları bulacaklardır. Bunun sorumluluğunu taşımak da “cabası”dır...
Gezi siyasetinin bir de “faiz lobisi” ve “uluslararası” boyutu var tabii. Bunu da bir başka yazıda ele alacağım. Zira öyle görünüyor ki Gezi üzerine konuşmaya devam edeceğiz. Dolayısıyla seçim öncesinde AKP’nin yeni ve “sanal” mihraklara karşı mücadelesi üzerine de... Bu ara yazılarıma en çok tepki veren AKP’li okurlarıma Kürtçe bir atasözü ile ipucu da vermiş olayım şimdiden: Kevn nebin nû ji nabin.(Eskimeyen yenilenemez de.)
***
Önceki gün Başbakan değişik kesimlerden seçilmiş 11 kişi ile görüştü, onları dinledi. Nihayet. Görüşmenin ardından Gezi için referandum yapılabileceği açıklandı. Lafı dolandırmadan söyleyeyim, bu, Gezi Parkı’na Topçu Kışlası yapma inadının lisan-ı münasiple askıya alınmasıdır. Kuşkusuz doğrusu inat etmekten açıkça vazgeçmek, İstanbulluların talebi ve ihtiyacı olmayan bu projenin askıya alındığını deklare etmektir. Üstelik bunun için bir mahkeme kararı da var zaten. Sorunu bir “geri adım atmak, atmamak” inadından kurtarmak gerekir. Bunu da öncelikle iktidar partisinden beklemek, hakkımız. Buna karşılık açılmış görünen diyalog imkânını ve ürkekçe de olsa atılan adımı görmezden gelmenin de doğru olmadığı kanısındayım. Bugün üzerinde düşünmek gereken olasılık, Gezi’nin asıl bu aşamadan sonra “çürümesi”, “marjinalleşmesi” olasılığıdır. Gezi’yi “başka” gündemleri olanların üzerinde siyaset yaptığı, mecrasından şaşmış bir zemin hâline getirmemeliyiz...
Twitter: @CaferSolgun
.
|
||||||||||
|
Aradığın Evi Bul. Emlak8.Net
Dijital Reklam Ajansı Serbay Interactive