Geçen ay Hakikat, Adalet, Hafıza Merkezi uzun süredir üzerinde çalışma yaptığı “kayıplar” sorunuyla ilgili hazırladığı iki önemli raporu kamuoyuna açıkladı. Bu raporlar medyada ve kamuoyunda önemine denk düşen bir “yankı” yaratmadı nedense.
Merkez’in web sayfasında detayları görülebilecek bu raporların ilki, “Konuşulmayan Gerçek: Zorla Kaybedilenler” başlığını taşıyor. Cizre, İdil ve Silopi’de 69 “kayıp” insanımızın 86 yakınıyla görüşülmüş, 227 “kayıp” olayı analiz edilmiş. Sonuçlar hayli düşündürücü bir Türkiye gerçeğini gözler önüne seriyor. İncelenen kayıp olaylarıyla ilgili açılan soruşturmaların yüzde 75’i sürüncemede kalmış. Açılan davalarda sadece bir mahkûmiyet kararı var. Devam eden davaların oranı, yüzde 8. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) giden 102 kayıp davasına ilişkin ise dosyaların yüzde 78’inde Türkiye aleyhine ihlal kararları verilmiş. Ele alınan örnek olaylarda kayıpların yüzde 67’sinin bedenlerine ulaşılamamış...
Diyarbakır İHD’nin hazırladığı “Türkiye’nin toplu mezar haritası” da konuyla ilgili bir başka önemli çalışma. Bu interaktif harita da “kayıp” ve “faili meçhul” cinayetlerle ilgili çarpıcı veriler içeriyor. Bunlar “afakî” iddialar da değil. Örneğin Diyarbakır’da 30 toplu mezar bulunduğu iddiası var. Bunlardan altısı açılmış ve 28 kişinin kemiklerine ulaşılmış. Haritada açıklanan verilere göre varlığı tespit edilen 253 toplu mezar ve bu mezarlarda da üç bin 248 kişinin çürümeye terk edilmiş cesedi var... Bunlardan sadece 29’u açılmış. İHD yetkilileri, kayıplar bulunamadığı için açılan dava dosyalarının da zaman aşımı gerekçesiyle bir bir kapatıldığını belirtiyor...
“Kayıp” ya da “faili meçhul”, devletin “geleneksel” diyebileceğimiz kadar eski bir “muhalifleri etkisiz kılma” yöntemi. Ama kayıpların bir tarihçesi yazılacaksa, 1915’te İstanbul’da İttihat ve Terakki tarafından gözaltına alındıktan sonra bir daha akıbetleri hakkında bilgi edinilemeyen 136 Ermeni aydın akla geliyor tabii. Ali Şükrü Bey, Sabahattin Ali cinayetleriyle Hrant Dink’e değin devam eden bu kanlı “tasfiye” yönteminin en pervasız halkaları, kuşkusuz darbe dönemlerinde yaşandı.
Mesela 12 Eylül’de... 12 Eylül’ün her yıldönümünde hatırladığımız için artık ezberlemiş olmamız gereken darbenin kanlı bilançosundan bazı rakamlar şöyle: 300 kişi “kuşkulu” şekilde öldü. 171 kişinin işkence sonucu öldüğü belgelendi. Cezaevlerinde hayatını kaybedenlerin sayısı 299. “Kaçarken” vurulanlar 16. “Çatışmada” öldürülenler 95. Haklarında “doğal ölüm” raporu verilenlerin sayısı 73. İntihar edenler 43...
Bu soğuk rakamların ne anlama geldiğini bilen bilir... İşkence edilerek öldürüldüğünün tanıkları olmasına karşın kayıtlara “kafasını duvara vurdu, öldü”, “pencereden atladı, öldü”, “hastalandı, öldü”, “kaçmak isterken vuruldu, öldü” diye geçen onlarca arkadaşımız var...
“Kayıp” ya da “faili meçhuller” 90’lı yılların da kanlı bir özetidir. Pazartesi devam edeceğim. Çünkü mevzu sadece bazılarının mahkemenin kararıyla birlikte “bitti” sandığı Ergenekon ile değil, “çözüm süreci” ile de yakından ilgili. Madem “helalleşeceğiz”, önce yüzleşmemiz, hatırlamamız lazım...
***
Mısır’ın ardından Suriye’den de vahşet haberleri geliyor. Kimyasal silah kullanıldığına dair güçlü iddialar var. Esad yönetimi katliamın sorumluluğunu kabullenmezken İran ve Rusya da BM denetçilerinin ülkede bulunduklarına dikkat çekerek “terörist gruplar yapmıştır” diyor. Katliamı kimin yaptığına göre tutum almak durumuna düşmeden bu katliamı lanetlemek gerekir. Katliamlardan kim ne murad ediyorsa, bu kanlı hesabın altında kalacaktır...
Twitter: @CaferSolgun
.
|
||||||||||
|
Aradığın Evi Bul. Emlak8.Net
Dijital Reklam Ajansı Serbay Interactive