Milli Güvenlik Kurulu (MGK), malum, uzun süre sol cenahta “ilerici darbe” kabul edilen 27 Mayıs 1960 darbesinin rejimin tepesine oturttuğu bir kurum. Bileşimini kuvvet komutanı askerler ve hükümet kanadından bazı bakanlar oluşturuyor, Cumhurbaşkanı da başkanlık ediyor. Türkiye yıllarca bir “MGK Cumhuriyeti” olarak idare edildi. Meclis ve hükümet çalışmalarını fiilen koordine eden, onların gündemini oluşturan, neyi nasıl yapmaları veya yapmamaları gerektiğini söyleyen bir yapı idi çünkü. Kararları kâğıt üzerinde “tavsiye kararı” niteliğinde olmakla beraber, gerçekte, askerin siviller üzerindeki koyu ve ezici gölgesi idi. MGK Genel Sekreteri “fiili başbakan” gibiydi ve tabii, bünyesinde oluşturduğu birimler de “bakanlık”. Hükümet ve Meclis bir yana idi, MGK bir yana.
MGK’nın en önemli işlevlerinden biri, “Milli Güvenlik Siyaset Belgesi” hazırlamaktı. Bu belge de “fiili anayasa” idi ve zaten “kırmızı kitap” ya da “gizli anayasa” olarak bilinirdi. Bu belgede rejimin önündeki “tehdit ve tehlikeler” öncelik sırasına göre belirlenir ve devletin bütün kurumları da bu belgenin öngördüğü çalışmaları yürütmeyi “asli” ödevi sayardı.
Geçmiş zaman kipi kullanarak MGK’nın ne olduğunu hatırlatmaya çalışmamın nedeni, AK Parti iktidarları döneminde bu durumun değiştiğini düşünüyor olmam. MGK Genel Sekreteri olarak “org”lar yerine sivil bürokratlar atanmaya başladı mesela, “Milli Güvenlik Siyaset Belgesi” ilk defa sivil iradenin ağırlığını yansıtacak şekilde bu dönemde değiştirildi vb. Ve biz de sandık ki MGK, önemi “tavsiyelerinden” ibaret bir kurum olarak vardır artık. Aylık MGK toplantılarının haber bültenlerinin “rutin” haberler kategorisine gerilemesi de bunun bir başka göstergesiydi.
Taraf’ın yayımladığı “olay” yaratan belge, aslında bu yönüyle, yani MGK’nın kurumsal varlığı ve misyonu yönüyle de tartışılacaktır diye ümit ediyordum. Birileri çıkacak ve meşru, seçilmiş bir hükümetin, Meclis’in bulunduğu yerde “bu MGK niye var, ne yapmak için var” diye soracaktır diye düşünüyordum. Birileri zamanıdır deyip “MGK da ne oluyor?” diye celallenecek ve belki de MGK toplantıları üzerinde bulunan “sır” perdesini çekip almak gerektiği üzerine konuşacaktık. Taraf’ın yayımladığı belge için de mahcup olacak ve “o zaman daha usta değildik, pardon” denecekti...
Amiyane tabirle bizimkilerin “delikanlılığı” sadece birbirlerine ve “Geziciler” olarak topyekûn beğenmedikleri herkesi torba gibi içine attıkları muhalif kesimlere efelenmekten ibaret imiş meğer. Sahiden, MGK’nın neden hâlâ aynı “tehdit, tehlike” hassasiyetleri üst düzeyde bir yapı olarak şunu-bunu “bitirme” planları yapabildiğini sorgulamak gerekmez miydi asıl? MGK zabıtları ile, o toplantılarda kimlerin katline ferman hazırlandığı ile ne zaman yüzleşebileceğiz peki?
Tartışmayı bu yönleriyle yapmak yerine, malum, Taraf’a dört koldan soruşturma açılması için “devletin zirvesi” savcıları göreve çağırdı. Başbakan Erdoğan hızını alamadı, meydanlardan “vatana ihanet” suçlamasında bulundu. Bu gelişme, aynı zamanda “MGK Cumhuriyeti” konseptinden ne denli uzaklaşmış olduğumuzla ilgili son derece öğretici bir ders oldu hepimize...
Ama Halep orada ise “arşiv” burada: Bugüne değin kimler eleştiri karşısında “devlet sırrı” kavramının arkasına sığındı, “duvardan bir tuğla çekersek...” dedi, işine gelmeyen yayınları yargıya hedef gösterdi ve “konuşursam yer yerinden oynar” dedi ise, iflah olmamıştır.
Gever’de (Yüksekova) çocuklarının mezarlarına yapılan saldırıları protesto eden insanlara polisin ateş açması sonucu Reşit İşbilir ve Veysel İşbilir hayatlarını kaybetti. Bu saldırının nedeni “sır”sa da değilse de katillerin bulunmasını ve hesap sorulmasını istiyoruz...
[email protected]
Twitter: @CaferSolgun
http://www.taraf.com.tr/cafer-solgun/makale-mgk-cumhuriyeti.htm
|
||||||||||
|
Aradığın Evi Bul. Emlak8.Net
Dijital Reklam Ajansı Serbay Interactive