Yakın tarihimizdeki hiçbir seçim, sonrasını da etkileyecek şekilde bu denli “sert” bir atmosferde gerçekleşmemiş ve sonuçları da “tartışmalı” olmamıştı. Birçok yerde seçimlere “hile” karıştırıldığı iddiaları ve dolayısıyla itirazlar var. Bu nedenle seçim sonuçları hâlâ resmen açıklanmış değil. Fakat itiraz ve tartışmalar şu sonucu değiştirmeyecek: Erdoğan ve AKP 30 Mart yerel seçimlerinin galibidir. Doğru ve gerçekçi olan meseleyi bu bağlamda tartışmaktır. Sözü dolandırarak yürütülen tartışmalardan hiç kimse için “hayırlı” ve öğretici sonuçlar çıkmaz.
AKP ve Erdoğan belki de umduğundan daha ciddi bir başarı elde etti, tamam. Ama bu “başarı”nın bedeli, ülkeyi sürüklediği durum olmuştur. Seçim sürecinde tırmanan gerginlik ve kamplaşma, kutuplaşma hâli, seçimlerin ardından bir anda ortadan kalkmış değildir. Üstüne üstlük Başbakan’ın “balkon”da verdiği resim ve mesajlar, iktidar partisinin “bu taktik iş görüyor” anlayışıyla hükümet etmeye devam edeceğini ortaya koymaktadır.
Erdoğan bu başarının en büyük sahibidir, tamam. Ama kendisine oy verenlerin tamamının onu çok sevdiğini, güvendiğini, “lider” olarak benimsediğini varsaysak bile, onun “liderliğine”, yönetim anlayış ve pratiğine güvenmeyen, itibar etmeyen bir yüzde 55’lik çoğunluk vardır. Bir politikacıyı sevenin çok sevmesi, sevmeyenin de ondan adeta nefret etmesi, “normal” bir durum değildir.
Erdoğan’ın topluma korku empoze eden ve muhaliflerine de tehditler savuran söylemleri, hâlâ büyük bir problemdir. Ortaya çıkan kamplaşma, kutuplaşma durumu, 12 Eylül öncesi sağ-sol kamplaşmasından daha ciddi, derin ve düşündürücü boyutlardadır. Çünkü bu kamplaşma, kutuplaşma durumu ideolojik boyutları da bulunmakla beraber esas olarak etnik ve inanç temelli bir nitelik taşımaktadır.
Şu çok net: Kürt siyasi hareketi kendisini kendi talepleri, hedefleri etrafında örgütlemektedir ve bunda şaşacak bir şey de yoktur. Adına “Çözüm Süreci” denen sürecin kalıcı bir barışa evrilmesi, geldiğimiz noktadan itibaren artık ancak bu realiteyi dikkate alan bir anlayışla ele alınabildiği ölçüde mümkün olacaktır. Süreci “mevcut haklar neyinize yetmiyor” diyerek ve bir türlü “müzakere” safhasına taşınamayan “eylemsizlik” durumunun sürüp gitmesini bekleyerek “sürdürmek” imkânı bulunmamaktadır. “Ama Öcalan dedi ki...” yaklaşımının etkisi de, buraya kadardır ve zaten Öcalan’ın da daha fazla somut adımlar atılmaksızın bu süreci omuzlamak gibi bir niyeti olmayacaktır.
Çok net olan ve bu seçimlerde bir kez daha test edilen diğer bir gerçek de şudur: Alevilerin mevcut iktidardan ve iktidarla özdeşleşmiş devletin kendisinden hiçbir umudu, beklentisi kalmamıştır. Bu, “kalmamışsa kalmamış, kendi sorunlarıdır” denerek geçiştirilecek bir durum mudur? Bazılarına göre, evet, öyledir. O zaman, yurttaşlarının bir kısmının umutsuzluğu, “sakıncalı” olması, fişlenmesi ve en temel yurttaşlık hak ve özgürlüklerinden dahi yararlanamıyor olması da umurunuzda değil demektir. Dolayısıyla demokrasi, özgürlük, hukuk, adalet ve eşit yurttaşlık kavramlarıyla kavga etmeye devam edecek, demokrasiyi belirli periyotlarla önünüze sandık konulması sanmaya ve öyle lanse etmeye de devam edeceksiniz demektir.
Bu umursamazlık, sorumsuzluk ve “beni sevenlerin sayısı sevmeyenlerden çok olduğu müddetçe sorun yok” anlayışının en büyük tahribatı, barış içerisinde birarada yaşama ve demokrasiyi köklü bir yüzleşme pratiği üzerinde inşa etme çabalarına, kazanımlarına verdiği zararlardır.
AKP ve Erdoğan seçimi kazandı, şimdi Çankaya hesapları gündemde. Ama nelerin üzerine basarak, neleri yıkarak yürünüyor o yolda? Erdem ve marifet bunu görebilmektir. Çünkü Türkiye bir “AKP Cumhuriyeti” olamayacak kadar büyük, çeşitli bir ülke ve bu anlayışa muhalefet edenler ne kadar dağınık da olsa hiçbir hapishaneye sığdırılamayacak kadar, çok...
Twitter: @CaferSolgun
.
|
||||||||||
|
Aradığın Evi Bul. Emlak8.Net
Dijital Reklam Ajansı Serbay Interactive