Darbeci Kenan Evren’in darbe anayasasıyla birlikte kendisini halkın “onayı” ile cumhurbaşkanı seçtirmesini saymazsak cumhurbaşkanını ilk defa halkın oylarıyla belirlemek için sandık başına gittiğimiz bir seçim yaptık. Bu seçimin siyasi tarihimiz açısından önemi sadece ilk defa cumhurbaşkanını halkın seçmesi değil kuşkusuz. Seçim sonuçları henüz netleşmemişken yazıyorum bu yazıyı. İster ilk turda adaylardan biri kazanmış olsun (muhtemelen Recep Tayyip Erdoğan), ister 24 Ağustos’ta tekrar sandık başına gidecek olalım, bu seçimlerin Türkiye gündeminden kolay kolay düşmeyecek sonuçları var.
Seçim sonuçları ne olursa olsun ve iktidar partisi elinde tuttuğu iktidar imkânlarını hukuku kuşatmak için kullanmaya devam edecek olmasına rağmen, Recep Tayyip Erdoğan’ın merkezinde durduğu rüşvet ve yolsuzluk iddiaları Türkiye’nin “normalleşmesinin” asli konusu olmayı sürdürecektir.
Şaibeli, rüşvet ve yolsuzluk iddialarıyla lekelenmiş ve hukuk önünde aklanmaktan “paralel devlet” söylemlerinin arkasına gizlenerek kaçınmayı birinci vazifesi hâline getirmiş bu iktidar anlayışı ile Türkiye’nin geldiği, gelebileceği yer bulunduğu noktadır.
Bu anlayışın dilinde demokratikleşme sorunlarımız lekelenmiş olma gerçeğini gözlerden kaçırmanın birer argümanı hâline gelmiştir. Örneğin en çok sözü edilen Çözüm Süreci ile ilgili “kalıcı bir barış” mı 2015 seçimlerine kadar meseleyi “idare etme” niyeti mi vardır, bunu daha fazla muğlâklaştırmanın mümkün olamayacağı kanısındayım.
Seçimin hemen öncesindeki günlerde Erdoğan’ın “affedersiniz Ermeni” şeklindeki düpedüz nefret söylemi, militan yandaş erbabının “öyle demek istemedi aslında” savunmalarına rağmen, halkın en geri duygularına hitap eden ayrımcılık dilinden medet ummanın en “çirkin” örneklerinden biri oldu. Halkın bilinçaltının derinliklerindeki yüzleşmek ve aşmak gereken önyargıları siyaseten kullanmak, tesadüfî değil son derece bilinçli bir tercih idi ve “bu kafa ile mi toplumsal barış inşa edeceğiz?” diye düşündüren bir anlam ifade ettiği açıktır.
Üzerine basa basa “ben Türk’üm, Sünni’yim” dedikten sonra diğer cumhurbaşkanı adayları ile muhalefet partisi liderlerinin etnik ve dinî kimliklerini hatırlatmak da, Erdoğan’ın oy devşirmek uğruna başvurduğu bir başka düşündürücü “taktik” oldu. Kapsayıcı, kucaklayıcı, bütünleştirici olması en temel özelliği olması gereken bir makama talip olurken bu tür ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı söylemlere başvurmak, seçim sonuçları ne olursa olsun, Türkiye’nin yaşadığı “kutuplaşma” durumunun gündemimiz olmaya devam edeceğini ortaya koymaktadır.
Erdoğan’ın gazetemiz yazarlarından Amberin Zaman’ı miting meydanlarında hedef gösteren sözleri de son derece bilinçli bir tercihin sonucuydu. Amberin’in bir TV programındaki iki çift sözüne karşı Müslüman halkımızı savunmak kisvesi altında kışkırtan ve bir gazeteciyi adeta sokağa çıkamaz hâle getirmekten çekinmeyen anlayış, seçim sonuçları ne olursa olsun, gündemimiz olacaktır, olmalıdır.
Seçim sonuçları ne olursa olsun, ülkemizin gündemi demokrasi ve özgürlükleri bu iktidar anlayışının demagojik argümanları olmaktan kurtarmak, temiz, şeffaf, denetlenebilir, hesap verebilir bir devlet ve yönetim anlayışını savunmak, kutuplaştırma, ayrıştırma siyasetine karşı en geniş ve gerçek manada toplumsal barış ve yüzleşme için uğraş vermek olacaktır.
Bu seçimin en önemli sonucu ise, demokrasi, barış ve adalet kavramları etrafında daha sahici bir saflaşmanın şartlarını olgunlaştırması olacaktır kanısındayım. Kutuplaşma değil ama saflaşma iyidir ve daha iyi, özgür ve güvenli bir gelecek inşa etmemizin gereğidir.
Hayırlı olsun.
Twitter: @CaferSolgun
.
|
||||||||||
|
Aradığın Evi Bul. Emlak8.Net
Dijital Reklam Ajansı Serbay Interactive