Fazıl Say hakkında 10 aylık hapis cezası verildi. Köşe yazarlarının ne yazdıklarına baktım. Ufuk açıcı hiçbir şey yoktu. Sadece yakınma ve suçlama psikozuyla yazmışlar. Yararsız entelektüelden geçilmiyor bu ülkede...
Oysa bu dava Türkiye için yepyeni bir tartışmayı gündeme getirmeliydi. Umarım bu yazıyla birlikte getirir de...
Mesele şu: Nefret suçları ve düşünce özgürlüğü arasındaki sınır nedir? Nefret suçu nerede biter, düşünce ve ifade özgürlüğü nerede başlar?
Bu, bütün dünyada tartışılan bir mesele. Öyle yanefret suçu tanımının ayarını kaçırdığınızda düşünce suçunun değirmenine su bağlıyorsunuz. Yani özgür düşünce ve ifade özgürlüğünü sınırlıyorsunuz.
Fazıl Say’a bakıyorsunuz...
Twitter’da yazdıkları ve paylaştıklarıyla “halkın bir kesiminin benimsediği dinî değerleri alenen aşağılamak” iddiasıyla yargılanıyor. Sonra 10 ay hapis cezasına çarptırılıyor.
Bir kere, iddiadaki “halkın bir kesiminin inancı” lafı çok saçma, “halkın bir kesimi falan değil, halkın çoğunluğunun inancı”. Yani benim de içinde yer aldığım Müslümanlık inancı.
Evet, aslında Fazıl Say Müslümanlığa da değil, tek tanrılı inanışlara karşı hırçın, çirkin, çocukça ve aşağılayıcı bir üslupla eleştiriler yöneltmiş.
Peki, biz Müslümanlar, inançlılar, dindarlar burada nasıl bir tutum alacağız?
Ben, fikir özgürlüğünün insani bir hak olduğuna, insanların da bu haklarını istedikleri gibi kullanabilmeleri gerektiğine inanıyorum. Dolayısıyla üslubu nasıl olursa olsun, Fazıl Say düşüncelerini ifade edebilmeli. Bunu yargılamaya kalkmak çok tehlikeli. Bırakın rahatsız olan insanlar, Fazıl’ı kendi duygu dünyalarında yargılasınlar, ona küssünler, defterlerinden silsinler, adını bir daha hiç anmasınlar... Yargılamak ve hapse attırmak da neyin nesiymiş. Bunun sonu yok çünkü.
Bazıları diyebilir ki “iyi ama Hıdır bey, bu bir nefret suçu değil mi... Batılı ülkelerin kanunlarındaki nefret suçları yasasını hatırlayın... Hatta siz,Taraf gazetesinde bu ülkeye bir nefret suçları yasası lazım şeklinde bir makale bile yazmıştınız.”
Evet, yazmıştım. Ancak bu anlamda gözden kaçırılan bir nokta var. O da şu: Nefret suçları esas olarak azınlığın haklarını çoğunluğa karşı korumak için oluşturuldu. Doğuş yeri de Amerika’dır. Siyahı beyazdan, kadını erkekten, Müslüman’ı ve Musevi’yi Hıristiyan’dan, eşcinseli düzcinselden korumak için hazırlandı nefret suçları yasaları. Dolayısıyla siz çıkıp bu suçları çoğunluk için uygulamaya kalkarsanız, bir çoğunluk terörü estirmiş olursunuz. Çoğunluk zaten kendi düşünce inanış ve etnik yapısını azınlıklara dayatma eğilimi taşır, azınlığı aşağılama eğilimi taşır. Bu nedenle Müslüman bir ülkede İslamofobiyi önleme maksadıyla nefret suçlarında bazı düzenlemeler yapmak absürt olur ama Hıristiyan bir ülkede bunu yaparsanız doğru bir şey yapmış olursunuz.
Sonuç olarak, Fazıl Say bir ateist, yani bu anlamda bir azınlık. Dolayısıyla Fazıl Say’ın Müslümanların çoğunlukta olduğu bir ülkede Müslümanlıkla ilgili düşüncelerinden dolayı yargılanması oldukça absürt. Bir de şu var; bu tür kararlar AKP ve laikler arasında kalın bir Çin Seddi olduğu halüsinasyonu yaratıyor. Birilerinin ekmeğine yağ sürülüyor yani... İşte bu nedenle, bu halüsinasyonu bozmak da nötralize etmek de AK Partililere düşüyor.
Online radyolara girdiğinizde karşınıza çıkan müzik kategorilerinden biri de 90’lardır... Hani diyorum şu Acun’un Survivor yarışmasının bir sonraki bölümüne sadece 90’larda ünlü isimler katılsa ne olurdu?
Melih Gökçek- Kamer Genç: Çok iyi anlaşır çok iyi de tartışırlardı. Kendilerine palmiye ağacı altında bir gölgelik bulur, toprağa özenle kareler çizer, sonra da bu karelerin üzerine deniz kabuklarını yerleştirip, dama oynarlardı.
Tansu Çiller: Gün batımlarında, gruptan ayrılıp, bir çalılığın ardına geçer ve bir başına yoga yapardı. Avuç içlerini başının üzerinde birleştirip derin derin nefes alırken, fısıltıyla; “Geçmişi unutmalıyım” diye tekrarlardı. Gruptan atılmamak için onlara bir ev ve bir de araba anahtarı bile vaat edebilir.
Oya- Bora İkilisi: Başlarda sürekli pozitif enerji içerikli şarkılar söyleyip dans ederek Gökçek ve Genç ikilisinin asabını bozarlardı. Ancak sonlara doğru ağaçlara ürkütücü şekiller kazıyabilirler.
Yeşil: Cinayet, sabotaj, kirli savaş, gizli ilişkiler ve derin devlet denince akla ilk gelen isim olan Yeşil de Survivor adasındadır. Ancak biz seyirciler de dâhil olmak üzere henüz hiç kimse onu görmemiştir.
Bazı mekânlara sırf oradaki atmosferi için gidebilirsiniz. Good Mood da böyle bir yer. Beyoğlu Asmalı’da bir kaç kadeh şarap yudumlamak ve arkadaşlarla sohbet etmek için iyi bir yer. Kırmızı tuğlalı duvarları ve gemilerin sancak güvertesini andıran barı oldukça hoş. Servis elemanları da çok kibar...
hidirgevis@yahoo.com
twitter.com/ hidirgevis
|
||||||||||
|