Yere düşüp kırılan aynaya baktığımızda, ilk etapta Picasso’nun kübist eserlerindeki gibi anlamsız görüntüler görürüz. Ayna parçalarından birinde gözümüz, diğerinde kulağımız ağzımız, burnumuz, diğer parçalarda da etraftaki eşyaların anlamsız parçaları yansır. Bence ülke bugün politik ve ekonomik anlamda genelde de, yerelde de yere düşen aynanın verdiği görüntüler gibi. Burada, üzerinde durulması gereken ya da düşünülmesi gereken, hiçbir politik görüş aynayı düşürüp kırdığını üstlenmediği gibi, birkaç aydın dürüst yazar, düşünürün dışında, toplum tarafından da aynanın gerçekten kimin düşürdüğünü öğrenmek istememesi ve de çok daha önemlisi de politikacıların görünen tabloyu başarılı göstermesi.
Eğer tam olarak ülkede var olan partilerin gerçekten iç yapılarını öğrenmek istiyor iseniz, bunun içinde durumunuz ve zamanınız elveriyorsa, aklınızı, vicdanınızı, ahlakınızı hiçbir gruba, ideolojiye bağlamadan, çıkar gözetmeden, sadece tüm canlıları ve çevreyi öne çıkaran yaşam ve ahlak düsturu temelinde var olan bu partilerin politikalarını bizzat içine girerek özelliklede mutfaklarını görecek şekilde takip ettiğinizde hiç birinin birbirinden farkı olmadığını göreceğinizi kesin olarak iddia edebilirim.
Öncelikle, hiçbiri modern partiler değil, doğal olarak ta devlet hiçbir zaman modern olamadı, yetiştirdiği halk da modern değil. Burada sorun sadece yolsuzluk usulsüzlük de değil. Sorun, problemleri tanımlamakta yanlışlar yapılması, problemlerin çözümünde yanlışlar ve problemleri yok saymak en büyük hatalardan biri. Bu ülkede bildim bileli, siyaset kaba esnaf anlayışı ile ve de tek adam yönetimi ile yapılıyor. Bütün partiler kendilerini kusursuz görüyorlar, ama birinin yaptığı kusuru kendisi de yaptığında ya doğal görüyorlar ya da görmemezlikten geliyorlar.
Çağlar değişiyor, kendiliğinden de olsa, doğanın ve bilimin gereği de olsa yeni sosyologlar, yeni talepler de üretiliyor, buna bağlı olarak da en tabandan yeni sınıflar hareketleri başlıyor. Tüm bunların karşısında partiler hala bildikleri, ezberledikleri türküleri yorum gereği bile duymadan aynı şeyleri söylüyorlar. Dönem, dönem bu değişiklikleri bir kıyısından yakalayan ve de kaba ulusalcılıktan milliyetçilikten ince bir çizgi ile diğer partilerden ayrılan partiler iktidara gelse de, kısa zamanda eski düzene yani veraset sistemine dönüveriyor. Veraset sadece askerden oluşmuyor, her parti kendi verasetini oluşturarak sığınacak bir ideolojide buluveriyor.
Tüm bu kaotik, teorik yazıma karşılık gelmese de, daha somut düşünmemiz için bir tek örnekle sormak istiyorum. Sosyal demokrat olduğu iddiasıyla 1989-1994 yılları arası, İstanbul Belediye Başkanlığına ve daha sonrada milletvekilliğine aday gösterilip seçilen Nurettin Sözen’’in yetersiz, beceriksiz yönetimi nedeniyle İstanbul Belediye Başkanlığı seçimini Recep Tayyip Erdoğan kazanmasaydı, bugün Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı seçilebilir miydi? Üç ay önce de Selçuk’ta Belediye Başkanlığı seçiminde de aynı şey olmadı mı? Açık yüreklilikle ve dürüstçe cevap verelim. Politikacılar, bu ülkede bu halka hayatı hep beklemekle ve de kötünün iyisini tercih ettirerek geçirttirdi. Bekleyelim ve kötünün iyisini (ehveni şer) tercih edelim, sonucu da yine hep beraber görelim bakalım.
.
|
||||||||||
|
Aradığın Evi Bul. Emlak8.Net
Dijital Reklam Ajansı Serbay Interactive