Hemen hemen hepimiz,‘’ Şu gördüğünüzün amelenin babası bir zamanların buranın en zenginiydi, şu dağlar taşlar, apartmanlar bunlarında, şu gördüğünüz zengin de pazarda seyyar satıcıydı, eee dünya kimin ne olacağı belli olmaz ‘’ gibi söyleşilere sık, sık şahit olmuşuzdur. Anlaşılan burada bir yaşanmışlık var, ama sonunda da bir gerçeklik var. Eğer insanlar dönemin koşullarını iyi kavrar ayak uydurursa gelişimi değişimi yakalarsa durumundan daha üst aşamaya geçer, yakalayamazsa hele bir de bariz hatalar yapar yer, içer yatarsa acı bir hayat yaşarlar ve biterler. Hint atasözünde ki gibi ‘’ Sular yükselir balıklar karıncaları yer, sular çekilir karıncalar balıkları yer’’ Bu durum insanlar içinde böyledir, hayvanlar içinde böyledir, toplumlar için ve de ülkeler içinde böyledir.
Bırakalım Türkiye’yi, Dünyayı alt üst eden Marksizm’den esinlenen Lenin’in Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği bile bitti. Yaşandı ve bitti. Tabii ki bu büyük deneyimin derslerinden yararlanarak yolumuzu bulmada işimize yarayacak ama öncelikle, devrimler çağının, sanayi çağının sona erdiği, bu tür sınıf tahlillerine dayanarak ve de eski tarzda düşünerek yolumuzu bulamayacağımız gerçeğidir. Peki, tüm insanlığı sömüren, savaşlar çıkaran emperyalist devletler, bitti, öldü denilen tekelci kapitalizm nasıl ayakta duruyor? Yaşamın kendiliğinden mantığı insan iradesinin üstünde olarak, insanlığın bitmeyen istek ve talepleri, arzuları, doyumsuzluğu, hırsı yol almış giderken bir de buna etnik ve dinsel ayırımların sıcaklığı… İşte bunu yakalayan kapitalizm, kendini yeniledi, değiştirdi, gelişen yeni koşullara, teknolojiye, bilime ayak uydurarak ayakta duruyor.
Gelelim bizim ülkeye, bu kadar yolsuzluk, usulsüzlük, çıkarcılık, gericilik, yalan, talan iddialarına karşılık, dün kurulan bir partinin dokuz kez seçim kazanmasını, buna muhalefet eden karşı partiler, sivil toplum kuruluşları, dernekler, sendikalar v.b bu durumu akla ziyan bir durum, eğitimsizlik, ahlakı bir durum olarak değerlendirmektedirler. Oysa ortada akla ziyan bir durum yok, eğitimsizlik ve ahlakı bir durum hiç değil. Bu durum, artık ulus- devlet çağının bittiğinin ispatından başka bir şey değildir. Aslında Türkiye toplumu bunun işaretini 1950 lerde açıkça verdi ama bunu ayakları havada aklı bir karış yukarıda olan bizler okuyamadık. Ülkemizde ki 60-70 yıllık politik mücadele de bu değişimi isteyenlerin vesayetçilerin ve bürokratların baskısı nedeniyle açıkça isteklerini düşüncelerini ortaya koyamayarak, toplumun en değer verdiği kutsadığı şeylerin arkasına geri bir anlayışla sığınanlarla, vesayetçilerin totaliter ulus- devletini katıca, savunanlar arasında içten içe gizli bir kavga ile bu güne kadar geldi. Aslında dünyanın bu kadar değiştiği evrede ülkemizde totaliter ulus devletinin otoriter cumhuriyetini savunanların bu zamana kadar varlık göstermesi bile büyük başarı. Ama sona gelindi, eğer böyle giderse arada bir hamam aynı kalır tellakları değiştirseler de ve de iki seçim daha kaybedilirse bu partilerinde sonu geldi demektir.
Peki ne yapmalı? Doğal olarak iki satırla burada insanları tatmin etmek, açıklamak mümkün değil ama yine bu konuda bir iki laf etmek gerekir. ‘’Bir kere bir şeyden kurtulmak isteniyorsa buna karşın alternatif yaratmak gerek’’. Kürt sorununda, Kıbrıs sorununda, dış politikada, A.B ilişkilerinde, Yerel yönetimlerde, ekonomide, işsizlik, kadın sorununda, gençlikle bağ kurma sorununda, eğitimde, sağlıkta, konut sorununda, çevrecilikte, bilimde, teknolojide mutlaka açık ve net radikal çözümler üretilmeli bunun için de eski düşüncelere, ideolojiye bağlı kalmadan sorunları açıklık getirilmelidir. Örnek olarak, Kürtçe eğitime evet, tüm büyük illerin yerel yönetimlerine yerinde karar verme yetkisi ve daha fazla özerklik, özellikle eğitim, sağlık, konut sorunlarının çözümünde hiçbir ideolojinin etkisi altında kalınmadan çözümler üretilmelidir. Yani Avrupa tipinden daha öte, ileri, bir liberallik ve sosyal demokratlık ilkeleri ile kitlelerle sıcak, samimi, inandırıcı bağlar kurularak birlikte kararlar üretmenin ve değişimi, gelişimi yakalamanın yollarını bulmak gerekir. Kesinlikle yıllardan beri, söylenen hamasi söylemleri, övünmeleri, değerlerin arkasına sığınmaları, gizlenmeleri bırakmak, yıllardır ilke diye yutturulan milliyetçi, vesayetçi ifadelerden tamamen vazgeçmek, en önemlisi de bu zamana dek yapılan yanlışlar için toplumdan özür dileyerek öz eleştiri yapılmasıdır. Yani gerçek anlamda demokratik bir cumhuriyet hedeflenmelidir. Bunun için kongre bir fırsattır bu kongrede bir cesaretle otoriter cumhuriyetçilerle, sosyal demokratlar, liberal cumhuriyetçiler yol ayırımı yapmaları elzem oldu, en azından otoriter cumhuriyetçilere karşı liberal cumhuriyetçiler ve sosyal demokratlar ittifak ederek yeni Türkiye düzeninde yerlerini almalıdırlar, yoksa yukarıda sözünü ettiğim, kahvelerde halkın bazı insanlar hakkında konuştuğu gibi bizlerde ‘’Bir zamanlar bir parti Genel Başkanının ‘’Muhtar bile olamaz’’ dediği bir yerlere gelirken bizler Cumhuriyeti biz kurmuştuk deyip, deyip her seçimde züğürt tesellisi yapar dururuz.
.
|
||||||||||
|
Aradığın Evi Bul. Emlak8.Net
Dijital Reklam Ajansı Serbay Interactive