Bizim gibi çözüm sürecini destekleyenler, bunun akan kanın durması ve terörün son bulması için tarihi bir fırsat olduğuna inanıyorlar. Çözümden elbette herkes farklı şeyler anlıyor olabilir ama ortak olan nokta 'yaşanan acılar sona ersin, can kayıpları son bulsun' düşüncesidir. İçiçe geçen bu sorunlar kümesinin halledilmesi Türkiye'nin birlik bütünlüğü açısından da, içbarışı ve huzuru açısından da büyük önem taşıyor. 30 yıldır süren bu belaya karşı hükümetler her türlü yolu ve yöntemi denediler ve nihai bir çözüme ulaşamadılar. AK Parti iktidarı da bildik, denenmiş, varolan tüm yollara başvurdu, ama daha cesur ve kararlı şekilde farklı yöntemleri de devreye aldı.
Bu süreci destekleyenler kadar desteklemeyenlerin de olması, çözümün muhtevasına da, yol ve yöntemine yönelik de eleştirileri, kaygıları, endişeleri dile getirmesi tabii bir durumdur. Kimse eleştirilere de, endişelere de kulağını kapatmıyor. Doğru çözüme ulaşmak için tüm farklı düşünceleri dikkate almak kaçınılmazdır.
ANCAK, sürece karşı olan bazı kesimlerin kullandıkları dil, Türkiye'nin birlik ve bütünlüğüne de hizmet etmiyor, içbarışı ve huzuruna da katkıda bulunmuyor. Özellikle MHP sözcülerinin açıklamaları açık tahrik ve hakaretler içeriyor.
Meclis kürsüsünden Akil İnsanlara 'ahlaksızlar' diye seslenen milletvekilinden tutun da grup konuşmasında herkesi 'hain ve terörist' ilan eden genel başkanlara kadar büyük bir sorumsuzluk ve ölçüsüzlük sarmalı var. Herkese en ağır hakaretleri edenler, en ufak bir eleştiriye ve tespite dahi tahammül edemiyorlar. Sanırsınız ki, ahlakın ve terbiyenin ölçüsü kendileridir, onlar herkesi aşağılayabilirler ama kimse onların bu halini eleştiremez.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, dünkü grup konuşmasında Akil İnsanlar Heyeti için şunları söylüyor: 'Bunlar PKK tetikçileridir, Türk milletinin sırtındaki kamburdur. 63'lüklerden bir çoğu şehidimizin haklarını aklarına getirmemiştir. Bunlar ünvan ve para ve şöhret avcısıdır. Bunların derdi kanın durması değil Türkiye'nin bölünmesi ve PKK'nın dağdan inerken Türkiye'yi esir almasıdır'.
Bu kadar ölçüsüz ve sorumsuz laflar edebilmek için hakkaniyeti ve sağduyuyu tamamen kaybetmek gerekir. Bu hakaretler ve suçlamalar normal görülebilir mi? Sözün şehvetine kapılıp bu lafları etmenin dinimizde, milli değerlerimizde, geleneksel kültürümüzde yeri var mı?
Hayrettin Karaman gibi bir İslam alimini 'ahlaksız' ilan etmek biraz dini değerleri bilen hiçbir siyasetçinin haddi olamaz.
Ahmet Taşgetiren gibi beyefendi ve vatansever bir gazeteciyi 'bölücü' ilan etmek hakka-hukuka saygı duyan hiçbir politikacının işi olamaz.
Sibel Eraslan gibi mütedeyyin bir hanımefendiyi 'şöhret avcısı' ilan etmek terbiye sahibi hiç kimseye yakışmaz.
Murat Belge gibi entelektüel namusa sahip bir bilim adamını 'kambur' olarak yaftalamak biraz ilim-irfan bilen birisinin edeceği laf olamaz.
Ali Bayramoğlu veya Etyen Mahçupyan gibi Türkiye sevdalısı demokratları 'terör tetikçisi' olarak suçlamak demokrasiden nasibini almış birisinin işi olamaz.
Akil İnsanlar Heyeti'nde bugüne kadar söyledikleri ve yaptıklarıyla eleştirebileceğimiz bir çok kişi olabilir. Bugün söyledikleri bazı sözleri de eleştirebiliriz. Ancak bu kadar hayırlı bir iş için yüreğini ortaya koyan kişileri hiçbir ahlak ölçüsüne uymayan hakaretle suçlamak aklı selimden nasibini alamamaktır.
Siyasi hazımsızlığın kendisini siyasi saldırganlık olarak dışa vurması demokrasimiz açısından üzüntü vericidir. Baş edemediği düşüncelere karşı hakarete başvurmak büyük bir acizliktir.
|
||||||||||
|
Aradığın Evi Bul. Emlak8.Net
Dijital Reklam Ajansı Serbay Interactive